İşletmeler yeni dönem ekonomik ve toplumsal gelişmelerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan dijitalleşme ve dijital dönüşüm zorunluluğu karşısında ne yapacağını bilmiyor gibiler. En iyi ihtimalle 10 yıllık faaliyet geçmişi olan işletmelerin koltuğunda oturan X ve Y kuşak yöneticiler, dijital dönüşüm konusunda bazı adımlar atmış olsa da, yaşı biraz daha büyük olan yöneticilerin işi bir hayli zor gibi görünüyor. Öte yandan daha köklü işletmelerin başındaki Sanayi Devrimi’ne şahit olmuş yöneticilerin başı, dijital dönüşüm ve çağı yakalama kavramlarıyla başı bir hayli dertte.

Dijitalleşme kısaca, ulaşılabilir bilginin bir bilgisayar tarafından okunabilecek şekilde sanal ortama aktarılması süreci olarak tarif edilebilir. Bir şirketin dijitalleşme süreciyle birlikte başlayan dijital dönüşüm kavramında; dijital teknolojilerin iş hayatına ve günlük hayata entegrasyonuyla iş modellerinin ve yaşam tarzlarının değiştirilmesi ve yeniden yaratılması durumu söz konusudur. Dijitalleşme ve dijital dönüşüm arasındaki farkı basitçe sanallaşmak ve yapısal ve organizsayonel olarak sanallaşmak olarak ifade etmek mümkündür.

Şirketlerde Dijitalleşme ve Dijital Dönüşüm
Geleneksel dünyada akademik çalışmalar teknoloji ve iş hayatına yön vermekteyken artık bunun tersine döndüğüne şahit oluyoruz. Bilgi Toplumu olarak adlandırılan şu yaşadığımız çağda, bilginin yayılma ve ikiye katlanma hızı, akıl almaz bir boyutta artış gösteriyor. 1900’lerin başında bir bilginin ikiye katlanma hızı 100 yıl sürmekteyken 1960’ta bilginin ikiye katlanma hızı 40 yıla düştü. 2015’te 13 aya düşerken günümüzde bilginin katlanma hızı artık 1 yıldan az sürüyor. Çok yakın bir gelecekteyse bu hız 12 saatten az sürecek. Logaritmik ya da üstel (eksponansiyel) olarak tarif edilen bu dönüşümle son 10 yılda olan değişimler, gelecek 3 yılda; son 1 yılda olan değişimler, gelecek 1 ayda; son 1 günde olan bir değişimse gelecek 1 saatte olacağını öngörmek mümkün.

Yaşadığımız gün itibariyle buraya kadar sözünü ettiğimiz dijitalleşme ve dijital dönüşüm kavramlarının arasındaki temel farklar artık bu süreçlerin sadece abecesi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Piyasalar artık bu temel konuların çok ötesindeki, çok başka boyutlardaki dijital dönüşüm sorunlarını halletmek üzerine kafa yormakta.

“Açık Yetenek Ekonomisi” kavramı olarak ortaya atılan istihdama yönelik yeni ekonomik sistemde, önümüzdeki süreçte iş hayatında proje bazlı çalışan freelancerlar çok daha sık karşımıza çıkacak. 2025 yılında iş gücünün yüzde 76’sı milenyallerden oluşacak, yani X, Y ve Z kuşakları iş yaşamını teknolojiye dayalı olarak farklılaştıracak.

2033 yılında mevcut mesleklerin ve iş kollarının yüzde 47’si tamamen yok olacak ve yerlerine yeni uzmanlık alanları oluşacak. Forbes’a göre yapay zeka ekonomisi 2030 yılında 13 trilyon dolarlık bir pazar hacmine ulaşacak ve 2022’den itibaren bu alanda 58 milyon yeni çalışan bu pazarda emek üretmeye başlayacak.

2033’de bildiğimiz geleneksel anlamda mesleklerin neredeyse yarısının ortadan kalkacak olması, önümüzdeki on yılda gerçekleşmesi ön görülen bu dönüşüme hazır olmak için çok işletmelere çok az zaman tanıyor. Şüphesiz ki sadece on yıl, bir işletme için çok kısa bir süre. Bir şirketin herhangi bir yatırımını tamamlaması için, süreçleri, izinleri, hayata geçirilmesi ve kabulleriyle en az yedi yıl çalışması gerekiyor. Her şey yolunda gittiğini varsayarsak o yatırımın amortismanı, yani geri dönüşümü için de bir yedi sekiz yıl daha geçmesi gerekiyor, dolayısıyla on yıl bir şirket ömrü için çok kısa bir zaman.

Şirketler yaş alır. Yaş aldıkça deneyim kazanır ve güçlenir, kökleri daha da derine iner. Etik değerlerini oluşturur ve bir kurum kültürü inşaa eder. Eğer şirketler yaş aldıkça pozitif yönde ilerleme kaydedemeyip yaşlanırsa, hantallaşır ve işlevsizleşirse, bir başka deyişle zarar ederse, ne yazık ki ölür.

Şirketleri Dijital Dönüşüme Kim Zorluyor?
Dijitalleşen verilere ulaşma, paylaşma ve yorumlama kolaylığı artık iş süreçlerini baştan sona değiştirmiş durumda. Şirketlerdeki organizasyon şemalarına kadar yansıyan bu dönüşüm, yukarıdan aşağıya doğru olan geleneksel hiyerarşik organizasyonel yapıları, ast ve üst ilişkisini tamamen alt üst etmiş durumda.

Açık Yetenek Ekonomik sistemiyle birlikte esnek çalışma zamanlarıyla, esnek iş tanımlarıyla, esnek çalışma konumlarıyla iş hayatındaki istihdamı da esneten ve çevikleştiren proje bazlı ve yarı zamanlı yeni kuşak uzmanlar, artık şirketleri dijitalleşmeye mecbur bırakıyor.

Dönemsel veya proje bazlı çalışmalardaki yatay etkileşimli hiyerarşi değişimi, farklı uzmanların farklı projelerde ve farklı dönemlerde yetki ve sorumluluğunu arttırıyor ya da azaltıyor. Bilinen manada geleneksel bir yetki-sorumluluk sürekliliği ortadan kalkmış durumda. Artık hiyerarşik açıdan “aşağıdan (asttan) karar, yukarıdan (üsten) onay” olarak işleyen yeni bir hiyerarşik yapı söz konusu. Bir diğer deyişle şirketlerdeki “dikey entegrasyon” stratejilerinin yerini “yatay ve etkileşimli entegrasyon” modeli almış durumda. İş birliği ve birlikte ilerleme kavramları şirketlerin bu yeni modelle birlikte önem verdiği konuların başında geliyor.

Kişisel menfaatler, şirket karlılığı, müşteri sayısını arttırma gibi önceliklerin yerini, etik ve amaca yönelik anlamlı değerlerin aldığı Açık Yetenek Ekonomisi modelinde çalışanlar, artık iş yaşamında güç ve paraya kavuşma arzusu yerine daha idealist davranıyor ve profesyonel tatmin arayışı içerisinde.

Dijital Dönüşüm, Sonsuz Bir Döngü
Dijitalleşme kavramından basitçe anlaşılan, sanal dünyada var olmak tek başına yeterli mi? Yani sadece bir web sitesi hazırlamak, sosyal mecralarda tanınırlığı arttırmak için planlamalar yapmak ya da arşivleri devasa tarayıcılardan geçirip terabaytlarca bilgiyi sunuculara ya da bulutlara yüklemekle iş bitiyor mu? Dijital dönüşümün geldiği noktada bunları yapmak sektörde fark yaratmak ve işletmelere artı değer sağlamaya yeter mi?

Bu soruya verilebilecek tek yanıt kocaman bir hayır. Ne yazık ki dijitalleşmeyle birlikte sanal dünyada var olmak artık çok yüzeysel bir kavram. Şirketlerin yalnızca temel anlamda dijitalleşme süreçlerini tamamlaması ve dijital dönüşme yüz çevirmesi ya da geç kalması ileride telafisi asla mümkün olmayacak bir hata. Nihayetinde dijital dönüşüm süreç bazlı bir dönüşüm olarak karşımıza çıkıyor. Dijital dönüşümle birlikte kültürel ve felsefi bir dönüşümden de söz etmek gerekiyor. Stratejik alanlardaki dönüşümle iş süreçlerinin de optimize edilmesi önceleniyor. Daha çevik ve daha hızlı yollarla müşteri deneyimini güçlendiren, ürünle o ürünü tüketen arasında bir bağ kuran, maliyetleri azaltan ve karlılığı arttıran felsefeleri ortaya koymak ve şekillendirmek değerli. Sadece bir ayakkabı satın almak artık tüketiciye yetmiyor, giydiği ayakkabının bir anlamı ve bir hikayesi olmasını bekliyor.

Dijital dönüşüm sürecinde yapay zeka, derin öğrenme, otomasyon, bulut teknolojisi, blog zincirleri, makine öğrenmesi gibi kavramları anlamlandırmak ve işletmelerde ayakları yere basan biçimde kullanmak çok büyük önem taşıyor. Bu teknolojilerin tamamı birbiriyle ilintili ve artık iç içe geçmiş sistemler. Her ne kadar dijital dönüşüm artık farklı kavramlar üzerinden tarif ediliyor olsa da bu teknolojilerin temelinde insan olduğunu unutmamak gerekiyor. Neyi insanın yapacağı, neyi teknolojinin yapacağı konusunda yapılacak bir ayrıştırma bu teknolojilerin insanla bir arada nasıl kullanılacağı ve birlikte evrileceğine yön verecek gibi görünüyor.